Son zamanlarda “Yüksek Promil Hüzünlüyüm” kitabı ile gündeme gelen Furkan Başkak kimdir? Furkan Başkak kaç yaşında ve nereli? Merak edilenlere cevap bulurken, Yüksek Promil Hüzünlüyüm kitap incelemesini de sağlayacağız.
Furkan Başkak kimdir?
“Kendini tanımak zor meziyet, tanıtmanın da eksik kalır yanı yok.” diyerek söze başlayan yazar Furkan Başkak’ın doğum tarihi; 03.02.1992 ve doğum yeri; Malatya ilidir. Çocukluğu Malatya’da ve gençliği ise Hatay, İstanbul ve Elazığ illerinde geçmiştir. 5 sene Metalurji ve Malzeme Mühendisliği okumaya devam ettikten sonra bölümden ayrılarak, Çalışma Ekonomisi ve Endüstriyel İlişkiler bölümünden mezun oldu. Ardından Fizyoterapi okumaya başladı fakat Fizyoterapi bölümünü de tamamlamadan ayrıldı.
Üniversite yıllarından itibaren birçok sosyal dayanışma ekibinin içinde yer alan Furkan Başkak, kuruculuğunu üstlendiği topluluklar ile birlikte, okullar için kütüphane kurulumu, imkânı olmayan okullara spor salonu kurulumu, deprem bölgelerine kıyafet ve gıda desteği gibi birçok sosyal faaliyette bulunmuştur.
Bireysel farkındalık, iş yaşamı ile sosyal hayat dengesi, liderlik konularında, 20’li yaşlardan itibaren üniversitelerde, derneklerde ve şirketlerde seminerler vermeye başladı. İş hayatı ise; çağrı merkezi sektöründe, operasyon yöneticisi olarak devam etmektedir.
Furkan Başkak’ın yazarlık hayatı
Katıldığı televizyon programında küçük yaşlardan itibaren yazmaya meraklı olduğunu dile getiren Başkak, 2004 yılından itibaren kişisel blog üzerinden yazılar paylaşmaktadır. 17 yaşında ise yerel gazetelerde köşe yazıları yayınlamıştır.
16 yaşından itibaren hayalini kurduğu Yüksek Promil Hüzünlüyüm kitabı ise 2022 yılında raflarda yerini alarak oldukça beğeni toplamıştır.
Furkan Başkak’ın kitabı hakkında söyledikleri
Elimin kalem tuttuğu andan beri yazdığımı söyleyebilirim. “Yüksek Promil Hüzünlüyüm” bir roman olarak yola çıkan, sonrasında deneme türüne evrimleşmiş bir kitap.
İnsanın hissedebildiği veya hissetmek istediği kavram çatışmalarından yola çıkarak bu kitabı yazdım. Bunu; unutmak, unutamamak veya alışmak, kötü ve iyi, mutluluk, hüzün veya acı, güvenilir ve tehlikeli olarak özetleyebilirim.
Yazma konusunda “neden yazıyorsun veya ne yazıyorsun?” sorularının net bir cevabı yok aslında. İnsan, hissedebildiği sürece, hissedebildiklerini yazar. İşin erbaplarından dahi ortak bir kelime duyulması mümkün değil. “Yazmak ve yaşamak arasında ayrım yapın deseler bir cevap veremem.” diyen Mısırlı yazar Necip Mahfuz var. “Çocuklarım büyümüştü, artık kime öykü anlatacağımı bilemiyordum.” diyen İtalyan Yazar Umberto Eco var. Bana göre nokta niteliğinde o cümleyi kurarak; “Yazmasaydım delirecektim.” diyen bir Sait Faik var…
Herkes yazarları iki kategoriye ayırıyor. Kimine göre; söylemek zorunda oldukları şey uğruna yazanlar ve yazmak için yazanlar. Kimine göre düşündürenler ve merak ettirenler… O kadar çok ayrım yapılmış ki… Aslında bu durum, okuyucunun kitabı eline aldığı anda, kitaptan ne istediğine bağlı.
“Yüksek Promil Hüzünlüyüm” kitabının arka kapak yazısı
“İlk defa kurduğum bir hayal kalbime inerek inancıma talip olmuştu. O talibe, biriktirdiğim tüm inanmışlığımı teslim ettim. Hangi hikayeler güzel biter bilmiyorum ama benim hikayem kırılmış inançlarımla birlikte, bir hüzün olarak yarım kaldı. O hüznün şiddetini aletler ve insanlar ölçemedi, ki zaten hüznün bir ölçü birimi yoktur. Unutursun, alışırsın tavsiyeleri üzerime yığınla atıldı. Oysa bana zaman dahil hiçbir şey iyi gelmiyordu. Nihayetinde onunla beraber yaşamaya alışmayı seçtim. Evet, seçtim diyorum çünkü ben hüznüme tutkundum. Damarlarımda kan ve kanıma karışmış nikotinle, kafeinle birlikte ölçülemeyen miktarda hüzün dolaşıyordu. Öldürmeyecek fakat hemen önümde yaşananları dahi görmeme engel olacak kadar yüksek promil hüzün.”