Son yıllarda sağlıklı beslenme dünyasında trend haline gelen glütensiz beslenme bazı kişiler için olumsuz sonuçlar doğurabiliyor.
Glütenin buğday, arpa ve çavdar gibi tahıllarda bulunan bitkisel bir protein olduğunu belirten Doç. Dr. Bülent Yaşar, glütenin esas olarak ilave edildiği ürünlerin kıvam almasını, esnekliğini sağladığını ve bağlayıcı görevi olduğunu söyledi.
Gıda endüstrisinde; ekmek, makarna, bulgur, irmik, hazır soslar ve gıdalarda, gıda endüstrisi yanında kozmetik ürünler, diş macunu, tutkal gibi pek çok farklı alanda da kıvam verici özelliğinden dolayı glütenin kullanıldığını ifade eden Yaşar, “Glütenin içinde bulunduğu buğday, arpa ve çavdar tam tahıl olarak kullanıldıklarında, yani az işlendiklerinde içlerindeki glüteni korurlar. Tam tahıl tüketiminin ise obezite, insülin direnci, şeker hastalığı, kalp damar hastalıkları ve inme gelişiminin önlenmesinde faydalı olduğu pek çok çalışmada gösterildi. Aynı zamanda zengin demir ve B vitamini kaynağıdır. Glüten aynı zamanda bir prebiyotiktir, yani bağırsaktaki faydalı bakterilerin çoğalmasını sağlayan bir gıdadır” diye konuştu.
GLÜTENSİZ BESLENME HERKES İÇİN UYGUN DEĞİL
Genetik olarak yatkın kişilerde glütenin ince bağırsaklarda alerjik bir uyarı oluşturarak bağışıklık sistemini tetiklediğini ve ince bağırsaklarda hasar oluşturmaya başladığını belirten Doç. Dr. Yaşar, bu immünolojik olayın sindirim sistemiyle ilgili şikayetler de dahil olmak üzere birçok soruna neden olduğunu söyledi.
Bu hastalık grubunun çölyak hastalığı ve non-çölyak glüten hassasiyeti olarak tanımlandığını ifade eden Doç. Dr. Yaşar, “Günümüzde modern tarım sonucu genetik değişime uğramış yeni glüten molekülleri hayatımıza girdi. Bu yapılar vücut için daha güçlü yabancı madde uyarısı oluşturmakta, insan fizyolojisi ise bu antijenlere yabancı. Son yıllarda glüten ilişkili hastalıkların hayatımıza çokça girmesinin temel nedenlerinden birisi budur.” şeklinde konuştu.
Glütensiz beslenmenin herkes için uygun olmadığına dikkat çeken Doç. Dr. Yaşar, bu beslenme trendinin son zamanlarda çok popüler hale gelmesinin temel nedeninin daha sağlıklı olduğuna inanılması olduğunu ancak herkes için bunun doğru olmadığını söyledi.
Çölyak hastalığı, non çölyak glüten hassasiyeti, buğday alerjisi ve bir cilt hastalığı olan dermatitis herpatiformisin, glütensiz beslenmenin yaşam tazı haline gelmesi gereken hastalıklar olduğunun altını çizen Doç. Dr. Yaşar, “Hashimoto tiroditi ve tip 1 diyabet hastalarında da glütensiz diyetin faydalı olabileceğine dair kanıtlar var ancak halen rutin önermek için kanıtlar yetersizdir. Huzursuz bağırsak sendromu hastalarının da bir kısmı glütensiz diyet sonucu klinik olarak rahatlamakta” dedi.
DAMAR HASTALIKLARI RİSKİNİ ARTIRABİLİR
Glütensiz beslenme durumunda D ve B12 vitaminleri, folik asit, demir, çinko, magnezyum ve kalsiyum eksiklikleri görüleceğini ifade eden Doç. Dr. Yaşar, glütensiz beslenme nedeniyle tercih edilen gıdaların genellikle şeker ve doymuş yağ içeriği yüksek gıdalar olacağını ve bunun obezite riskini artırdığını söyledi.
2017 ve 2018 yıllarında yayınlanan 2 geniş katılımlı çalışmada glütensiz beslenen kişilerde koroner arter hastalığı ve tip 2 şeker hastalığı görülme sıklığında artış saptandığını ifade eden Doç. Dr. Yaşar, “Glüten bir prebiyotik olduğundan eksikliği bağırsak florasında değişikliklere yol açar. Ayrıca glütensiz ürünler oldukça maliyetlidir. Unutmamak gerekir ki glütensiz beslenme bir zayıflama diyeti değildir, tedavi amaçlı kullanılmalıdır. Sağlıklı bireylerin hayatlarından glüteni çıkarmalarının kanıtlanmış bir faydası yoktur.” şeklinde konuştu.