“Kıl Beni Ey Namaz” “Oruç Çiğnemek Sakızı Bozar mı Hocam” gibi, kalıpları ters yüz edici başlıklarla yazdığı kitaplar, ruha sükûnet veren televizyon programları Dr. Senai Demirci’yle bütünleşti diyebiliriz. Özellikle de Ramazan’da iftar veya sahur programlarında gözler onu arar oldu. Neyse ki bu sene İbrahim Şengül’ün hattı eşliğinde Ömer Akgül’le birlikte “Kur’an’dan Psikolojiye” programıyla her iftardan sonra tvnet ekranlarında olacak.
– Kültürel olarak oruç ibadetine yüklediğimiz anlamlar, ibadetin künhüyle aramıza perde olabiliyor. Sizin oruca yüklediğiniz anlamla başlayabilir miyiz öncelikle?
Orucun Arapça kelimesi olan “savm”ın manası “tutmak, çekinmek”tir. Peygamberimiz’in “Oruç tutun sıhhat bulun” bir de “Sefere çıkın sıhhat bulun” diye iki ayrı hadisi var. Ben buradan yola çıkarak orucun bir yolculuk olduğunu düşünüyorum. Yolculukta bir mekân değişikliği vardır bir de hal değişikliği vardır. Eşyaya yeni bir bakışla bakarsınız, yeni yüzler tanımak istersiniz. Yolcu, dünyanın yükünü üzerinden atandır, oruç da bu anlamda hafiflik verir. Her zaman erişebildiğimiz kaynaklardan, sabitelerden uzaklaşmayı göze alabilmektir yolculuk.
– Her kültürde ve dinde oruç ibadeti var. Hepsi aynı anlamı mı içeriyor sizce?
ORUÇLUYKEN HERKESİ SEVİNDİRMEK KOLAY
-Bu yolculuk bize başka neler öğretiyor?
Kapitalizm bize parasını verdiğimiz her şeyin kendimize ait olduğunu dayatıyor. İsraf hakkı sayıyoruz kendimizde. Bir eşyanın fiyatının karşılığı para olabilir, ama bedeli bize onun ikram edilmiş olmasıdır. Paranın su etmediğini niyetli olduğunuz sabah anlayacaksınız. Bu önemli farkındalık, yani kapitalizmin bize öğrettiği, “parasını verdiğim her şeyi hak ediyorum” önermesini unutacağız. Bu bize aynı zaman empatik bir geçirgenlik de kazandırıyor. Hep anlatılır ya başkasının açlığını, susuzluğunu, imkânsızlığını hissetmeye başlıyoruz. Bu da sosyal sorumluluk olarak karşımıza çıkıyor. Asıl sorun bu farkındalığın Ramazan’a mahsus kalması.
– Ramazan’da da ilk günlerden sonra alışkanlığa dönüşmez mi?
DİN CIVILTILI BİR ŞEYDİR
-Çocukları işin içine katmak, onları bu sevince ortak etmek de kültürel değerlerimizden biri değil mi?
Bütün kültürlerde bayram, oruç, karnaval her ne varsa, çocuklara dokundurulmadığı sürece sahiciliğini kaybediyor. Batı’nın özel günleri çocuk merkezlidir. Fakat biz nasıl olduysa, son yüzyılda çok yetişkinleştirmişiz Ramazanları. Biz çocukken büyüklerimiz iftar topunun patladığı haber vermek için bizi gönderirdi. Bizi de o sevince katmak isterlerdi. Ben bir süre top patlamayan yerlerde insanların niye iftar ettiğini anlamadım. Bayramlar da çocuk yüzlüdür, herkes çocuklaşır bayramlarda. Ama yine de Ramazan ve Kurban Bayramı’nı yetişkin edasıyla geçiririz. İçimizdeki çocuktur aslında onu kutlaması gereken. Din cıvıltılı bir şeydir, hayata çağırır.